15 Kasım 2010 Pazartesi

Bayramlık Mesaj

Yaşımı hatırlayamayacak kadar çocuktum.

Beyaz, bez bir torbanın içindeydi bana hediye edildiğinde. Teyzemin getirdiğini biliyorum ama o gün onu bana veren teyzem miydi yoksa annem miydi hatırlayamıyorum.

Siyah,

Süet,

Bağcıkları özenle çaprazlanmış,

Boyu dizimin biraz altında,

Oldukça da zarif bir ÇİZME.

O kadar güzeldi ki! Hemen denemeliydim. Hemen giyip havamı atmalıydım. Hemen herkese göstermeliydim. Hemen giydim ve o günü bitirdim çizmelerimi hiç çıkarmadan. Günün sonunda uyuyakalınca çizmelerim de ayağımdan çıkmış oldu. –Anne faktörü. Hiç durmaz, hemen harekete geçer. -

E serde çocukluk varsa, her yeni günün heyecanı başkadır. Gün sana yeni heyecanlar getirmiyorsa sen de kendi heyecanını kendin yaratırsın; çocuksan. Büyüyünce işler değişir tabi ama şimdi buna hiç girmeyelim.

Ertesi gün uyandığımda, günün vaka-i heyecanı ‘bayramlık alışveriş’iydi. Çizmelerimi de unutmuş değildim. Sabah ilk iş onları giymek istedim ve alışverişe onlarla gitmek. Ama…

Tahmin edebileceğiniz gibi, bayrama birkaç gün varsa o çizmeler artık bayramlıktır. Bayrama kadar temiz temiz beklemelidirler. Hem bugün yeni ciciler de alınacaktır bayram için, ne güzel! İşte böyle tatlı tatlı -olmazsa zorla- ikna edilirsiniz. Mızmız bir çocuk olmama rağmen o ‘zorla’ kısmına getirmedim olayı. Yani, sanırım. O kısmı hatırlayamıyorum.

Tatlı tatlı ya da zorla, o çizmeler torbasına konulur ve yatağın kenarında beklemeye alınır. Bayramlık kıyafetler de yanına.

(…)

O bayramın başrolü çizmelerdi. Kıyafetlere dair bir şey hatırlamayışımı buna veriyorum.

“Yarın bayram! Bir sürü şeker! Bir sürü çikolata! Gezmeler! Bayram harçlıkları! Ne güzel! En heyecanlısı, yarın yeni kıyafetlerimle, çizmelerimi giyeceğim!...” şeklinde düşünceler akıp giderken, çizmelerim başucumda, koyduğumuz yerde mi diye kalkıp baktığımı hatırlıyorum. Evet, ordaydı! İçimde yeni bir heyecan dalgası daha… Gülümsedim ve uykuya daldım; bir an önce sabah olsun diye.

Ve bayram sabahı erkenden uyanılır, şık şıkıdım hazırlanılır, bayram karşılanırdı. Sonrası, iyilik sağlık.



Yarın bayram!

Evet, bizde hala erken kalkılır, mecburen, ve hazırlanılır. –Anne faktörü. Hiç durmaz, hemen harekete geçer. - Ama bir sürü şeker, bir sürü çikolata ve harçlıklar umurumda değil. Gezmeler de umurumda değil. Ziyaret edeceğim pek kimsem de yok. Bu kadar umursamazken, bayramlıkları da umursamayı bir kenara atmaktan kendimi alamadım; yeni cicilerim yok ve umurumda da değil.

Yarın benim için sıradan bir gün değil, çünkü bayram.

Yarın benim için bayram günü de değil, çünkü…

İşte bu yüzden her bayram zamanı böyle bir buruk hissederim, Arada kalmışlığın burukluğu. Heyecanımı kaybetmiş olmanın burukluğu…

Şimdi soruyorum:

- Çocukluğumuz geride kaldığı için mi kaybettik bayramlık heyecanımızı,

yoksa

- Başkalaştı mı değerler ve heyecanlar?

Yarın ne?

Heyecanım nerede?

Hiç yorum yok: